ATLAR VE YAZGILAR

Doğduğun diyarlardan ne haber var Maria? Nehirlerin rüzgarlarla savurduğu o eşsiz günlerinden ne haber var? Ruhunun acımsı yanını bir yolcuya emanet etmiş gibisin bu günlerde. Özlem duyduğun çocukluk fotoğrafları sinmiş duvarlara ve sessizliğin fısıltısı duvar diplerinde büyüyüp gürültülere karışmakta… Tanımlardan uzak hayli pırıltılı bir çehre çiziyorum göklere. Bakışların altında yaşam alanları yarattığımın farkında olmadan… 

Özgürlüğün içine doğmuş çocukların var Maria. Atların ve uzakların peşine düşmüş yılgın yanılgılar… Koşuşlar ve hayal kuşları… Savrulmuş bir atın penceresinden bakman gerek artık Maria. Manzaraların apartman dairelerinden çıktığı, upuzun yolculuklar çektiği bir içimlik heves… Isınmak, bir ruhun içine hapsolmak gibi geliyor Maria. Sonu yangınlara çıkan hapis günlükleri, en başından ne kadar da masum. Bilinmeyenin soluk ışıltısına kandığından beri masumluğunu yitirmiş bir çehrenin ağırlığındasın. Tanınmış hislerin zehrini örter mi bu ağırlık?

Kitapların ön sözlerinde adını korkakça anımsamama kızma Maria. Tanımı olmayan olağan şeylerin yanında adını sayıklamak, ruhunu basite indirgemeye benzer. Son sözlere sakladığım eşsiz güzelliğin, sonlardan yeni başlangıçlar yaratmanın sihrini taşır içinde. Fakat sen yine de son sözlerini esirge benden Maria. Sen ki;

Zamanın seyrinde durdurulmuş duvar saatleri gibi durağan, gibi acelesiz, gibi hisli. Ve hayalci kuşlar kadar özgür…

Yazgılara, yazlara ve yarınlara… 

Yorum bırakın